RABBİİ
Rabbii Haber

İlahi igtidar riyalı müslüman

 
İGTİDARSIZ İLAH, RİYAKAR MÜSLÜMANLIK
 
       Allah-u Teâlâ yarattı ve takdir etti. Yaratmakla bırakmadı insanoğlunu ve onun çevresini. Aynı zamanda peşinden "gaddera" onu takdir etti. Miktarını, ölçüsünü, şu kadarlığını, bu kadarlığını planlarını, ayarlamasını, kaderini yaptı, etti. Aynı zamanda idare etti. İktidar da aynı şeyden geliyor. Kader, iktidar. Dolayısıyla muhteremler Allah-u Teâlâ yaratıp bırakmadı. Yaratıp bıraksaydı yazık olurdu o güzelim yaratmaya. O güzelim yaratma berbat edilirdi, bozulurdu. Allah öyle bir ölçümleme, planlama, proje denir ya kaç yüz yıllık, bin yıllık, kaç milyon yıllık plansız, projesiz değil. Aslında kader, planlı iş demek. Allah'ın işi. Derme çatma olur mu? Asla. Allah'ın işi, kılı kırk yarmadan daha ileri. Fevkalade, Aliyyül âlâ. Dolayısıyla biz buradan dönüp şunu diyoruz. İktidar ehli olan, liyakatlisi olan Allah'tır. En baş iktidar, yönetici, muktedir, kudret, güç Allah'tır. Hatta imanın şartlarından birisi kader diye geçer ya. Aslında hayır ve şer Allah'tandır, tamam. Olay sırf ondan ibaret değil. Ölçümleme, planlama, güç Allah'ta. Her şey dengi dengine. Kader dedigimiz kader bu işte. 
 
       Yani her kader üstünde bir kader. İnsanların kendi planlamaları, cüz'i iradeleri, Allah'ın onlara müsaade ettiği cüz'i bir kaderin üstünde, külli bir kader. Allah'ın iktidarı. Zaten bedenimizde biyolojik âlemde ve enfüsüm afakımızda, çevremizde, yerde, gökte bütün işler Allah'ın iktidarında ve idaresindedir. Bu böyledir ve insana imtihan hasebiyle dar bir alan açılmış. Bir boşluk bırakılmış. Nokta nokta (..?..) burayı doldurun. Neye göre? Önüne göre, arkasına göre. Neye göre? Allah'ın kurduğu kadere göre, Allah'ın ölçümlemesine göre, Allah'ın sünnetine göre, Allah'ın takdirine göre. Onun için Allah'ın takdirine göre yapılacak bütün işler.  Allah'ın takdirine göre ve ölçümlemesine göre bütün bu işler yapılırsa o nokta nokta boşluk doğru doldurulmuş olur. Ama önüne bakmazsan, üstüne bakmazsan, Allah'a bakmazsan, daha sana bırakılmış o dar alanda hemen keyfine göre, kafana göre bir işler çevirirsen yanlış yapmış olursun. O boş bırakılanı yanlış doldurmuş olursun. Şu andaki hayattaki olay bundan ibaret. Daha dakika bir gol bir. Allah'ı yok sayan, Allah'ın kaderini, iktidarını yok sayan, beşeri, batıl, ükalalıklar, çarpıklıklar, sapkınlıklar. İşin özü bu, imtihanın alanı bu bakın. Aslı bu. İdareyi, iktidarı Allah'a bırakmazsan o zaman kaderini, iktidarı kime vermişsen o belirler. Şeytana teslim etmişsen, şeytani bir kader. Kendi düşen ağlamaz kusura bakma veya şeytanın uşakları insanlara teslim edersen yine o boş alanda sana bırakılan alanda kendi rüştünü ispatlayacağın alanda yine iktidarı başkasına vermiş olursun. İpi başkalarına teslim etmiş olursun. Senin imtihan alanın bu. Öbür alanlar buna bağlı. Bu doğruysa öbür alanlarda doğru. Bu yanlışsa öbür alanlar da yanlış. 
 
     Beş vakit sâlâ, savm, zekat, hac ve daha birçok haram. Niye? Bunlar aslında buna bina edilen şeyler. Bu iktidar Allah'a teslim edilmişse öbürleri artı hanesine. Ama değilse onlar anlamsızlaşıyor. Allah Resulü'nün Kâbe'de, Mekke'de mücadele  ettiği müşriklerin Kâbe'si yok muydu? Allah'ı yok muydu? Kâbe'de tavafı haccı yok muydu? Hacıları sulaması yok muydu? Kâbe'yi  imâr etmeleri yok muydu? İnfakları yok muydu? Hepsi vardı. Olmayan neydi? İlâhi iktidarı Mekke'de istememeleriydi. Orada kendi keyiflerine göre, kendi iradeleriyle veya şeytanın iğvası üzerine kendi istekleri zannettikleri ve seçtikleri üzerinden Allah'ı yok sayan bir anlayışla, Atalar Dini. Kulaktan dolma. Kitaba uymayan kendilerince bilimsel, filmsel, şeytani, beşeri, batıl, ideolojiler üzerinden. İşte işin asıl noktası, püf noktası bu. İşin artıya döneceği veya eksiye döneceği nokta bu. Bu nokta dikkate alınmazsa diğerleri ne oluyor biliyor musunuz? İlâhi iktidarsız, ilâhi idaresiz Gösteriş Müslümanlığı. Riyâkâr Müslümanlık. Günah çıkarmak, affettirme bir suçtan sonra olayı kapatma meselesi. Kapatmaz. Bakın bu nokta zaaf içindeyse hiçbir şey bunu kapatamaz ama bu nokta doğru, dürüst, liyakatli ise hiçbir yanlışta bunu yok saydıramaz, o kadar önemli. Bu alt zemin. Diğerleri bunun üzerine bina edilecek şeylerdir. Bu varsa beş vakit sâlâ anlamlı, bu varsa savm (oruç) anlamlı, bu varsa zekat anlamlı, bu varsa hac anlamlı. Bu varsa bazı haramlardan sakınmak anlamlı. Bu yoksa öbürleri anlamsız. İşte 'Mâun sûresi'nde, gerçek iyilik sûresinde onlar dinlerinden gaflet üzeredirler. Onlar; riya, gösteriş yapmaktadırlar. 
 
      İşte o câhiliye, Mekke müşriklerinin dini. Hem de Allah'a daha yakın, daha hızlı gitmek için aracılar da korlardı. Sâlih insanları, melekleri, nebileri aracı yaparak. Niye? Allah katında şefaatçimiz olsun, bizi Allah'a ulaştırsın diye o konuda daha da etkili, daha da güçlü mekanizmalar içine giriyorlardı. Allah böyle bir delil indirmemişken, yani onlar da arayış içinde değildi diyemeyiz. Onlar da boş, tın tın diyemeyiz ama asıl noktada hata üzere idiler ve bu haramlar ve İslam'ın o beş şartı dediğimiz o şartlar yokken olan şey buydu. Birçok nebi mesela; İsa aleyhisselam üç sene nebilik yaptı. Mûsa aleyhisselamdan kalan belli başlı ritüeller, nüsuk, İslami ameller ibadet ama asıl itikadı güçlendirmeye çalıştı. İşte birçok haram ve farzlar, Medine'de Hatem-ül Enbiya (as) zamanında Medine'de indi. Mekke'de bakın beş vakit sâlâ bile beşinci yılda. Oruç, savm Medine'de. Cum'a namazı bile Medine'de. Hac Medine'de emredildi, zekat da öyle ama daha zekat yokken ne vardı? Zekâ, yani zekatın özü tezkiye vardı. Yani kirli cahili düşüncelerden, cahili iktidardan arınmak vardı. Temizlenmek vardı, sâlâ vardı. Beş vakit sâlâdan önce. Sâlâ  neydi? Allah'ın dâvasında, Resulün güttüğü davada o davaya sâlâ etmek, yaslanmak, güç almak, güç vermek, dayanışmak, direnişmek. Bu sâlâdan sonra beş vakit sâlâ,  bu tezkiyeden sonra zekat. İşte o dediğim sâlânın özü, zekatın özü, ilâhi iktidarı, batıl beşeri iktidarlardan arınıp ilâhi iktidara teslim olmak. Bu hemen yapılamayabilir, bu fiilen yapılamayabilir. Önce kalpte başlaması lazım. Önce düşünce dünyasında. Düşünce dünyasında bu yoksa iman yok, hiçbir şey yok. Geçmiş olsun. Varsa güç oranında, mesafe, seviye oranında bunu güçlendirmek, bunu söze dökmek ve bunu fiile dökmek. 
 
        Nebi Aleyhisselam öyle yapmadı mı? Öyle yaptı. On üç sene Mekke'de bunu dillendirdi. Önce düşünsel olarak fikir olarak sonra bunu söyleme döktü, gavle döktü, sonra Medine'ye hicret etti. Mekan aradı, bulduğu mekanda da bunu amele döktü. Hatta Cum'a emri gelmişken bile Mekke'nin sonlarında orada ifa edemiyordu. Medine'ye göç etmiş olan ashab, Medine'de cuma kılmaya başlamıştı. Nebi Aleyhisselam ise göç ettikten sonra, Medine şartlarında bunu gerçekleştirdi. Bu bize açık seçik bir delil. Önce tezkiye arınma, sonra İlâhi İktidara şeksiz şüphesiz teslim olmak ve bunu dillendirmek. İlâhi iktidarı dikkate alan, boşlukları ona göre dolduran bir iktidar, bir idare. Yoksa İlâhi İktidarı olmayan Allah'a, İlâha iktidarı lâyık görmeyen, idareyi teslim etmeyen cahili bir anlayışı kabullenmek, o fikirde olmak maalesef her şeyi bitirir. Hani kurbanda, kurbanın kanı ve eti Allah'a ulaşmaz, Allah'a takvalı saygınız ulaşır ya, işte;  burada da diğer ameller ulaşmaz. Rabb'e olan saygınız, O'na olan bu noktadaki saygınız, diğer türlü saygısızlıktır. 
 
      Allah dururken başkalarının anayasası üzerinden, Allah dururken başkalarının iktidarı üzerinden, Allah dururken başkalarının ilke ve inkılapları üzerinden yürümek, Allah'a en büyük saygısızlıktır. Bunu ülke yapıyorsa o ülke Allah'a en büyük saygısızlığı yapıyordur. Bir devlet bunu yapıyorsa Allah'a en büyük saygısızlığı yapıyordur. Dolayısıyla bu saygısızlıktan kurtulan bir devletin ve bir ülkenin ferdi, bireyi olmanın mücadelesini vermek. Özgürlük budur, hürlük budur, medenilik budur, zafer budur, çağdaşlık budur, gelecek bundadır, zafer bundadır, kazanç bundadır. Allah bize, hepimize, ülkemize, tüm insanlığa böyle bir idrak, böyle bir iman, böyle bir iz'an, böyle bir vicdan ve böyle bir teslimiyet nasip eder inşAllah.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol